Raffles 1887
Jaipur, 1727 yılında Mihrace Sawai Jai Singh II tarafından kurulduğundan beri bir açık hava sanat sergisi olmuştur. Usta zanaatkârlar tarafından inşa edilen ve bir yaratıcılık şaheserine bir dönüştürülen Pembe Şehir, Racastan'ın sanatsal kalbi ve ruhudur. JOE MORTIMER Anlatıyor
Jaipur'un üzerinde, Büyük Amer Duvarı'nın bir kolu üzerinde, gün doğumunun sesleri erken sabah sisinin arasından süzülüyor. Sesler, araba kornaları ve uyanan bir şehrin gürültüsü, bulunduğum tepedeki gözetleme kulesi etrafındaki kuşların korosuna katılıyor. Erken kalkış ve Sagar Gölü'nden yukarı doğru dik bir tırmanış, sabahın altın rengi ışığı altında Amer Kalesi'nin büyüleyici manzaralarıyla ödüllendiriliyor.
Daha da yükseğe tırmanarak, Jaigarh Kalesi'nin kuzey duvarındaki etkileyici üçlü kemere ulaşıyoruz. Bu kale, Aravalli Tepelerinin yamaçlarına oyulmuş gizli tüneller aracılığıyla komşusu Amer'a top, silah ve zırh tedarik ediyordu. Arkamızda, Amer kasabasını ve daha sonra büyümeye başlayan Jaipur şehrini korumak için inşa edilen güçlü duvar, yemyeşil bir manzaranın içinden uzanıyor.
Kale ve duvarların bir zorunluluk olduğu bir dönemde yaşamış olmasına rağmen, 1727 yılında yeni Jaipur şehrini kuran Mihrace Sawai Jai Singh II, hayatın daha güzel yanlarını da takdir etme fırsatı buldu. Bilim ve sanat adamı olan Jai Singh II, şehri, Hindu metinleri Shilpa Shastra ve Vastu Shastra'nın geleneksel mimari prensiplerine göre ızgara şeklinde bir desenle inşa etti. Geniş, ağaçlı caddeler (chaupar’lar), geniş pazarlar ve geniş meydanlar, Şehir Sarayı'nı çevreliyor. Gözetleme kuleleriyle donatılan altı metre yüksekliğindeki duvarlar yeni şehri çevrelemişti ve beyaz çiçek motifleriyle süslenmiş sekiz kumtaşı kapı ile şehre giriş kontrol ediliyordu.
"Sanatçılar, mimarlar ve zanaatkârlar, kamusal alanların form ve işlevi birleştirdiği ve yeni sanat okullarının yetenekleri beslediği, Hindistan'ın ilk planlı şehrini şekillendirmek için bir araya geldi"
Mihrace, kent planlama becerilerinin yanı sıra sanat ve kültürün gelişeceği bir şehir yaratmak istiyordu. Tüm ülkedeki sanatçıları ve zanaatkârları Jaipur'a yerleşmeye davet etti ve onlara farklı sanat çeşitlerine ayrılmış 36 kharkana (yaratıcı mahalle) içinde çalışmak ve ticaret yapmak için alan sağladı. Sanatçılar, mimarlar ve zanaatkârlar, geleneksel Hindu ve Babür mimarisinin bir senfonisi olan, kamusal alanların form ve işlevi birleştirdiği ve yeni sanat okullarının yetenekleri beslediği Hindistan'ın ilk planlı şehrini şekillendirmek için bir araya geldi.
1876 yılında, (Britanya tahtının varisi ve gelecekte Hindistan İmparatoru) Galler Prensi'nin ziyaretini bekleyen genç Mihrace Sawai Ram Singh II, şehirdeki her binanın yeni baştan dekore edilmesini emretti. Yerel kumtaşından elde edilen pigmentle yapılan bir kat boya sonrasında, Jaipur şehri koyu bir gül pembesi tonuna büründü ve "Pembe Şehir" lakabı böylece ortaya çıktı.
Bugün UNESCO Dünya Mirası olan bu şehirde yaşayanlar, hala kadınların, takı ve değerli taşlar için pazarlık yaptığı, el yapımı jutti terliklerin, renkli tekstil ürünlerinin ve işlemeli giysilerin kapılardan ve pazar tezgahlarından taştığı, labirent gibi uzanan çarşılarda ticaret yapmaya devam ediyor. Saraya mensup hanımların 953 adet özenle oyulmuş jharokha balkonundan dışarıyı izledikleri Hawa Mahal’in muhteşem simetrisinden, rengarenk kesme cam ve aynalarla süslenmiş ihtişamlı odalarıyla usta işçiliğinin sergilendiği Şehir Sarayı’na kadar, şehir hala Racastan sanatlarının sergilendiği bir açık hava müzesi niteliğini koruyor.
Jaipur’un sanatsal mirası, Galler Prensi’nin ziyaret ettiği yıl kurulan ve onun adı verilen Albert Hall Müzesi’nde de özenle korunmaktadır. Bölgenin el sanatları tarihini kronolojik olarak anlatan eserler, heykeller, ahşap oymalar, müzik aletleri, blok baskılar ve silahlar koleksiyonuna ev sahipliği yapan müze ve binanın kendisi, kubbeli çhatri çatılar, yüzlerce mermer kemerli kapı ve koyu nane yeşiliyle boyanmış sütunlu avlularla Rajput ve Babür mimarisinin muhteşem bir karışımıdır.
"Surlu şehrin içindeki yaşam sanatsal beslenmeyle doluydu"
Sur içindeki yaşam sanatsal beslenmeyle doluyken, dışarıdaki manzara ise daha askeri bir havaya sahipti. Jaipur'un ok gibi düz sokaklarının üstündeki dik tepelerde bulunan Nahargarh Kalesi heybetlidir; sağlam surları tüm şehir üzerinde kesintisiz manzaralar sunar. Nahargarh'tan kuzeye doğru bir sırt boyunca uzanan yol, bir zamanlar hayati bir tedarik yolu, günümüzde ise bizim gibi gün doğumunu izlemek isteyenler için popüler bir nokta olan Jaigarh Kalesi'ne gider.
Duvarın dik basamaklarından kutsal Sagar Gölü'ne doğru dikkatlice inerken, günün sıcağının bastırmaya başladığını fark ediyoruz. Bu arada, kuş sesleri tepeler arasında yankılanıyor, maymunlar tozlu otoparkta koşuşturuyor ve inekler Amer kasabasına doğru yol alıyor.
Jaipur'a yerleşimcilerin göç etmesinden bu yana, buradaki hayat yıllardır daha yavaş bir tempoda ilerliyor, ancak restorasyon projeleri eski yapılara yeni bir hayat veriyor. Panna Meena ka Kund basamaklı kuyusunun suları, kasabalıların bir zamanlar hikayeler ve dedikodu paylaştığı simetrik merdivenlerin dibinde gökkuşağı yeşili renkte parlıyor ve Bihari Ji Ka Mandir tapınağının dekoratif 17. yüzyıl duvarları ve fillerin çevrelediği muhteşem kemerli kapısı titiz bir restorasyonun ardından yeniden görkemli bir şekilde parlıyor.
Kısa bir yürüyüş mesafesinde, Anokhi El Baskısı Müzesi, Amer'in Büyük Duvarı içine inşa edilmiş güzelce restore edilmiş üç katlı bir haveli (konak) içinde Jaipur'un en eski sanat formunun tarihini kutlayarak, bu görkemli Racastan mücevherinin iki tanımlayıcı özelliğini bir araya getiriyor.
Fotoğraflar: Aarin Husain