Raffles 1887
Şebnem Çapa, 18 yıl önce kendi tasarımlarını yaratmak için Çukurcuma'da kurduğu bir giyim atölyesi olan Chez-Bo'nun sahibidir. Tutkulu bir gezgin olan Şebnem Çapa, eşi, kızı ve oğlu ile birlikte yaşadığı ‘sevgili İstanbul’una dönmekten her zaman mutluluk duyar. Burada, Türk megapolünü kendisi için bu kadar özel kılan şeyleri anlatıyor.
Nereye gidersem gideyim, ne kadar kalırsam kalayım, en çok özlediğim ve dönmeyi dört gözle beklediğim yer sevgili İstanbul’umdur. Eğer hiç deneyimlemediyseniz, açıklaması zor bir tutkuyla İstanbul’u seviyorum.
İstanbul, modernizm ile mistisizmin bir arada var olduğu, kargaşa ve kaosuyla, etnik açıdan farklı insanların yaşadığı mucizeler ve sürprizler şehridir. Nüfusu birçok Avrupa ülkesinden daha büyük olan bir mega şehir. Kendi terasımda, sabahın erken saatlerinde Boğaz'ı ve Dolmabahçe'yi kuşbakışı izlemek, doğanın seslerinin martı çığlıklarıyla karışmasını duymak bana özel bir huzur verir.
İstanbul, alışveriş için harika bir şehirdir. Dünyanın en iyi moda tasarımcılarının hepsini burada bulabilirsiniz. Bunun yanı sıra, kendi son derece başarılı Türk tasarımcılarımız da var. Nişantaşı, Bebek ve atölyemin bulunduğu Çukurcuma bölgesindeki yerel moda tasarımcılarının koleksiyonlarına göz atın. Çukurcuma'da antika severler için de harika seçenekler bulunuyor.
İstanbul’a yeni geldiyseniz, Sultanahmet Meydanı, Topkapı Sarayı ve Ayasofya'yı görmek isteyeceksiniz. Yerebatan Sarnıcı, özellikle geceleri, başka bir muhteşem deneyimdir. Yenilenen Atatürk Kültür Merkezi, evimin birkaç adım uzağında ve yeniden açıldığında onunla tekrar buluştuğumuz için çok mutlu olduk. Konserleri, yeme-içme alanları, kültürel etkinlikleri, özel sergileri ve minik kütüphanesi ile eşsiz bir yer.
Geleneksel bir Türk ritüeli olan hamam deneyimini seviyorum. Sultanahmet Camii ile Ayasofya Müzesi arasında yer alan Raffles Spa ve Hürrem Sultan Hamamı, ziyaret edilmeye değer otantik hamamlardır. Ve elbette, İstanbul'a yapılan bir seyahat, Boğaz'da tekne turu yapmadan, deniz kenarındaki tarihi yalılar hakkında hikayeleri dinlemeden tamamlanamaz.
İstanbul dışarıda yemek yemek için de harika bir şehirdir. Gündüzleri Nişantaşı'ndaki Gizia Brasserie, Çukurcuma'daki Cuma Café ve Raffles İstanbul'daki Pazar brunch'ını çok seviyorum. Akşam için ise, bence en iyi Türk restoranı Seraf'tır. Kebap için, Etiler'deki Kebapçı'yı seviyorum; burada şimdiye kadar yediğim en iyi lahmacun da servis ediliyor. Bebek Balıkçı, Boğaz kıyısında balığın tadını çıkarmak için hoş bir tercih; Raffles yakınındaki Zorlu Center'da Sakhalin açıldı; Galata Port’taki Roka, uzak doğu mutfağı severleri için mükemmel; Duble Meze Bar ise mezeler ve nostaljik müzik için harika bir yerdir. Bebek'teki Bebek Hotel'in Roof Bar'ından ve yakınlardaki Lucca'dan da keyif alıyorum; Taksim Meydanı'na yakın olan Zula ise yurtdışında bile bulamadığım muhteşem burgerlere sahip.
Yıllar içinde İstanbul'da bana kalıcı bir izlenim bırakan birçok insanla karşılaştım. Müziği ve fikirleriyle Mercan Dede. Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filminin Altın Palmiye ödülünü kazandığı Cannes Film Festivali'nde ödül alan arkadaşım Demet Akbağ. Piyanist Fazıl Say yeteneği ülke sınırlarını aşan bir diğer Türk sanatçıdır. İstanbul'da onun konserlerini dinlemek paha biçilemez bir deneyimdir.
@chez_bo12